(besinlerin sindirimi, çiğneme, masada duruş, porsiyonlama, öğün sıklığı, kabızlık, ishal, probiyotikler, ağız-mide-bağırsak yolculuğu)
Lezzetli bir atıştırmalık düşünün, kokusunu aldığımızda veya hayal ettiğimizde bile bu duyusal uyarılmaya cevap olarak beyin tarafından sinyaller gönderiliyor, tükürük bezleri tükürük salgısı üretmeye başlıyor ve ağzımız sulanıyor… Peki, yemek yediğinizde vücudunuzda neler oluyor hiç düşündünüz mü?
Besinler tüketildikten sonra sindirim kanalında küçük yapıtaşlarına ayrılır. Bu yapıtaşları kana emilir, vücudun bütün dokularına taşınır. Burada bir yandan solunumla alınan oksijen varlığında yanıp enerji oluştururlar diğer yandan küçük parçalar birleşerek yeni dokular ve savunma hücrelerini oluşturur ve eskiyen dokular yenilenir.
Yiyecekleri fiziksel olarak daha küçük parçalara ayırma görevini dişler gerçekleştirir. Yiyecekler ağızda parçalandıkça tükürük salgısı lokmaların kolayca yutulabilmesi için yiyecekleri nemlendirir. Çiğneme işlemi, yiyeceklerin daha küçük parçalara ayrılmasını sağlar. Böylelikle yiyeceklerdeki besin ögelerinden daha iyi yararlanırız. Bu noktada çocuklarınıza aşılayacağınız en önemli nokta çiğneme sürelerini artırmaları. Tabi bu, biz yetişkinler için de geçerli. Çiğneme esnasında salgılanan oral uyaranlar vücudun enerji harcamasını artırmaya yardımcı olabiliyor.
Çiğneme işleminin besin tüketiminin termik etkisini artırarak obeziteyi önlemede rol oynadığına dair pek çok çalışma var. Ayrıca çiğneme işlemi zaman alır; ne kadar uzun sürede ve çiğneyerek yerseniz, aşırı yeme durumunu da engellemiş olursunuz. Çiğneme işleminin aynı zamanda bağırsak hareketliliğini de artırabileceğinden bahsetmek mümkün. Aslında tüm bunlar gıda alımından sonra vücutta artan ısı durumunu özetliyor, bu da diyete bağlı termojenez (veya gıdanın termik etkisi) olarak biliniyor. Besinleri yutmadan önce en az 20 kez çiğnemeye ve çocuklarınıza bu alışkanlığı kazandırmaya gayret edin.
Besin maddeleri mideye girdikten sonra mide kasları yiyeceklerin, mide öz suyu içindeki asit ve enzimlerle karışmasını sağlar. Kimus adı verilen bu karışım ince bağırsağa boşaltılır. İnce bağırsaktaysa pankreas, karaciğer ve bağırsaktan gelen sindirim sıvılarıyla karıştırılır.
İnce bağırsakta kasılıp gevşeme hareketleri ile sindirim sürecinin atık ürünleri kalın bağırsağa taşınır. Atık ürünlerdeki suyun büyük kısmı kalın bağırsakta emilir. Sindirim sisteminizdeki bakteriler mikrobiyata olarak da adlandırılır sindirime yardımcı olur.
Bağırsak dostu olarak adlarını çok sık duyduğumuz probiyotik ve prebiyotikler, günlük hayatta da kullandığımız kelimeler haline geldi. Bu bağırsak dostlarımız gün geçtikçe birçok hastalığa karşı koruyucu olmaları sebebiyle araştırmaların da odağı durumunda.
Yüksek lif içeren besinlerin de prebiyotik deposu ve bağırsak dostu olduğunu unutmayın. Ancak bu yiyeceklerin lif içeriğinin bir kısmı pişirme sırasında değişebilir, bu nedenle onları pişirmek yerine çiğ tüketmeye çalışın.
Bu sindirim yolculuğunda yeterli su tüketiminin önemini de hep hatırlayın ve her gün 8-10 bardak su içmeyi unutmayın lütfen.
Peki ya çocuklar?
Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA),
4-8 yaş arasındaki erkek ve kız çocuklar için günde 1,6 litre,
9-13 yaş arasında kız çocuklar için 1,9 litre; erkek çocuklar için 2.1 litre,
14 yaş ve üzeri kızlarda 2 litre, erkekler için 2.5 litre olarak öneriyor.