Dünya Çocukların Alışkanlıkları ile Şekillenir

 

Çocuklar için beslenme, uyku, oyun, iletişim gibi tüm gereksinimler yaşamı oluşturan sıradan parçalardır. Yani beslenme yalnızca beslenmedir bir çocuk için, uyku yalnızca uyku. Ancak dünya, yetişkinlerle yaşarken bundan çok daha karmaşık hale gelebilir. Çocuk gün gelir, yemek yemek ve uyumak gibi her gün yaptığı sıradan şeyler için ikna edilmeye çalışılır. Bunlar karşılığında ödüllendirilmeye ya da cezalandırılmaya başlar ve o andan itibaren bu kavramlarla ilgili tüm algısı baştan sona değişir. 

Gelişim çağında edinilen algılayış biçimleri, çocuğun karakterini ve dolayısıyla yaşamın tüm dönemlerini derinden etkiler çünkü yetişkinliğin temeli çocuklukta atılır. Çocuğun bugün gördüğü, duyduğu, yediği, içtiği, anladığı, bildiği her şey, yetişkinlik döneminin birer tuğlası olacaktır. Bu noktada anne baba tarafından sergilenen davranışlar ve dış dünyanın yansıtılma şekli, çocuğun dünyayı algılama biçimini etkileyen temel unsurlardan biridir. Dolayısıyla ona kurulan her cümle, oynatılan her oyun, okunan veya okutulan her kitap, pişirilen her yemek, yapılan her açıklama son derece önemlidir. Doğru beslenmeyi, iyi uyumayı, dikkatle dinlemeyi, doğru iletişim kurmayı bilmesi ve bu gibi karakterini oluşturacak daha pek çok niteliğe sahip olabilmesi için ona doğru alışkanlıkların kazandırılması, dünyayı daha iyi bir yer haline dönüştürebilmemiz için en etkili yatırımlardandır.

 

Çocukların Alışkanlıklarını Dünya Şekillendirir 

Her ne kadar geleceğin yükünü çocukların omuzlarına yıkmış olsak da, onlardan beklediğimiz her şeyi onlara borçluyuz aslında. Daha iyi bir nesil yaratmalarını, iklim krizine çözüm üretmelerini, doğaya katkı sağlamalarını bekliyorsak bunları onlara vermek zorundayız aynı zamanda. Onlara gıda israfını azaltmayı, gezegenimizi korumayı, doğru beslenerek hem kendimizi hem dünyayı nasıl iyileştirebileceğimizi ve doğru beslenmeyi benimsemeyi öğretmek zorundayız. 

Çocukların beslenme alışkanlıklarını doğru şekilde kazanmaları noktasında, yemek yemeyi olduğundan farklı şekillerde konumlandırmamaları konusunda ailelerin tutumları kritik önem taşır. Onları beslenmeyle ilgili bilgilendirirken bir besin grubunu gereğinden fazla yüceltmemeye, başka bir besin grubunu tüketmesi karşılığında “ödüllendirileceği” gibi algılar yaratmamaya özen göstermek gerekir. Elbette tüketmekten keyif almadığı bazı yiyecekler olacaktır, ancak bunları tüketmesi karşılığında anne ve babadan “ödül” alması, o yiyeceği yalnızca ödül karşılığında tüketilecek kadar kötü bir yiyecek olarak kabul etmesine neden olur. Hepimiz bazen yemekten çok da keyif almadığımız şeyler yemek zorunda kalırız ve kimse bize onu yememiz karşılığında bir şeyler vadetmez. Bu noktada anne babanın da bazen sevmediği şeyler yediğini göstermesi, hatta bazı besin gruplarını sevmiyormuş gibi yaparak “yine de yediğini” vurgulaması, çocuğun beslenmeyi doğru algılamasını destekleyebilir. Örneğin, annesinin bezelye sevmediğini bilen ve akşam yemeğinde bezelye olduğunu gören çocuk, “Sevmiyorsan bu yemeği neden pişirdin?” diye sorgulayacak ve bu sayede beslenmenin doğrudan yiyeceğin lezzetini sevmekle ilişkili olmadığını görecektir. Yani çocuğunuzun brokoli yemesi için brokoliyi şekilden şekile sokmak, brokoli ile değişik oyunlar yaratmak, onun “aslında” ne kadar iyi, ne ne kadar lezzetli bir yiyecek olduğunu anlatmak yerine; o günün brokoli günü olduğunu ve yarının başka bir gün olacağını söylemek daha doğru tepkiler yaratır. 

Çocuk gelişimi konusunda beslenmenin yalnızca fiziksel dengeyi iyileştirmek için önemli olduğunu düşünmek yanlış olur. Yeterli ve dengeli beslenmeyi öğrenmek ve bu doğrultuda faydalı alışkanlıklar geliştirmek, çocuğun fiziksel, psikolojik ve sosyal bütünlüğünün iyileşmesine katkı sağlar. Dolayısıyla bugün çocuklar için yapacağımız seçimler, sergileyeceğimiz tutumlar ve onlar üzerinde yaratacağımız her türlü algı, aslında yarının dünyasını yaratacak olan zihinleri beslemektir. Şüphesiz ki dünya, çocukların alışkanlıkları ile şekillenir.